İSMAİL (BİNİCİ)'NİN NAHİYE MÜDÜRÜ SEÇİLMESİ


 Gülağa'dan sonra Karagöl Nahiye Müdürü olan Ali Osman, bir gün Karagöl'den İsmali Fate'yi ziyarete gelir. Kendini beğenmiş bir kişi olan Nahiye Müdürü atından inerken, ayağını , atının üzengisini tutmakta olan İsmali Fate'nin ağzına çarpar. Bu hareket köyün ileri gelenlerinden ve aynı zamanda İsmali Fate'nin amca oğullarından biri olan Müseke'yi   oldukça üzer. Bu hareketin , alevilerin küçümsenmesinden kaynaklandığını düşünen Müseke ile İsmali Fate  civardaki alevi köyleri dolaşarak, Nahiye Müdürünün bu küçümseyici tavrına verilebilecek en iyi yanıtın , yapılacak olan Nahiye Müdürlüğü seçimlerinde İsmali Fate'nin Nahiye Müdürü seçilmesi olduğunu anlatırlar. Bunun için de onlardan İsmali Fate'ye oy vermelerini isterler. 

Yapılacak seçimlerde köy muhtarları oy kullanacaklardır ve İsmali Fate'nin Nahiye Müdürü  seçilmesi için 18 köyün oyuna ihtiyacı vardır. Ancak İsmali Fate 17 köyün desteği alabilmiştir.Aslında Beko'lular da İsmali Fate'nin Nahiye Müdürlüğünü desteklemektedirler ancak Beko Köyü muhtarı , komşu köylerindeki adaya oy vereceğini söylemektedir. Bunun üzerine Beko Köyünden kavgacılığı ile ünlü ve eşi   Karagöllü* olan İbrahim  adlı kişi  muhtardan mührü alır ve  İsmali Fate  lehine oy kullanır. Böylece Nahiye Müdürü olmak için gereken 18  oyu alan İsmali Fate de Karagöl Nahiyesi'nin  Müdürü seçilmiş olur.

Burada  yeri gelmişken İsmali Fate'nin seçilmesinde önemli bir rol oynamış olan Müseke  ve  isminin anlamı üzerinde de bir şeyler söylemek gerekir.Bu aynı zamanda Müseke'nin Nahiye Müdürlüğü seçimlerinde oynadığı  rolü de anlaşılır kılacaktır.Osmanlı devletinin ilk dönemlerinde her cemaatin, aşiretin v.s  merkezi yönetime karşı  sorumlu olan ,  cemaati  temsil eden bir kethüdası/kahyası (Kürtçe: kehya) bulunmaktaydı.İşte Osmanlı devletinin ilk dönemlerinde var olan  kahyalık kurumunun  kültürel olarak varlığını 1900'lü yıllara kadar devam ettirdiği ,    Müseke'nin    halk nezdinde böyle bir konumda olduğu ve Müse Kehya (Musa Kahya)  isminin , söyleyiş gereği kısaltılarak müseke halini aldığı   kanaatindeyim.

*Beko köyünden İbrahim'in Karagöllü eşinin adı Nüfus Kayıtlarına göre Zehra olup, Zarife olarak bilinmektedir.Köyümüzden Mehmet Ali Keskin'in halasıdır.Aynı zamanda benim babaannemin de  annesidir.

KAYNAKÇA

1-İNALCIK Halil (2011) Osmanlı İmparatorluğunda Klasik Çağ(1300-1600), Yapı Kredi Yayınları
2-Sözlü Kaynak , Hıdır Tatlıpınar ,Karagöl Köyü halkından


KARAGÖL KÖYÜ / SÜLALELER


ALİBEYRAN/MİRAN (ALİBEYREMELER)  
Soyadı; Akdere, Ateş, Bingöl, Çelik, Yıldız, Yılmaz olanlar. 

AWASKAN (AVASKLAR)   
Soyadı; Akbulut, Akçiçek, Binici, İngin, Sarı ve Sarıkaya olanlar.

EWOYAN (EOLAR, ABDOLAR)
Soyadı; Akkaya ve Bozkurt olanlar.

MALE BEKE (BEKELER)
Soyadı ; Demir ve Karagöl olanlar.

ODAWŞIYAN (ODABAŞILAR)
Soyadı; Gülkanat, Küçükmetin, Metin, Pulat ve Taşkömür olanlar.

SILIKAN (SILIKLAR)
Soyadı; Akgedik, Akgöl, Armağan, Aslan ,Coşkun, Gedik, Kaya, Koç, Kurukaya, Özdemir, Sicim, Şahin, Turna, Ülger olanlar.

ÜSİKAN/ÜLLIKAN (ÜSIKLAR/ÜLLIKLAR)
Soyadı; Akın, Albayrak, Alibakır, Çetin, Çınar, Doğan, Gökbulut, Keskin, Kılıç, Kural, Tatlıpınar ,Temel, Temeltaş,Yaprak olanlar.

*Sülale isimleri ve soyadlar  alfabetik sıralamaya göre  yazılmışlardır.

Qaniyı Ewo


KARAGÖL KÖYÜ VE ÇEVRESİNDE YETİŞEN YENİLEBİLİR YABANİ OTLAR VE MEYVELER

Şehirleşmeyle birlikte toprak ile olan ilişkimiz iyice koptu, artık birkaç çiçek hariç, bitkileri tanımıyor isimlerini bilmiyoruz. Oysa onlara verilen isimlere bakarak bir halkın hayal gücünü, tabiatla ilişki biçimini ve dünya görüşünü anlayabiliriz. Aşağıda Doğu Anadolu Bölgesinin Yukarı Fırat Bölümü ile İç Anadolu Bölgesinin Yukarı Kızılırmak Bölümünün kesiştiği bölgede yer alan Karagöl Köyü ile Yılanlı Dağı eteklerinde yetişen yenilebilir yabani otlar ve meyvelerin isimlerini yazılı, bakalım hangilerini biliyorsunuz.

Önemli uyarı! Aşağıdaki bilgileri kullanarak herhangi bir bitkiyi yemeyiniz, özellikle zehirli mantarları yenilebilen mantarlardan ayırdetmek çok  zordur. Bir yabani bitki yenilmeden önce mutlaka bu konuda uzman kişilerden yardım alınmalıdır.

Kêrêng ( Kenger - Gundelia tournefortıı )
35-40 cm boylarında dikenli   otsu  bir bitkidir.İlkbaharda,  gövdesindeki kabuk soyularak yenilir. Aşağı yukarı iki hafta  içinde kartlaşır.Kengerin gövdesi toprağa değecek şekilde yandan ayağınızla bastığınızda kenger, kökünden kırılıyorsa kartlaşmış, esneyerek yere yatıyorsa henüz kartlaşmamış yani yenilebilir tazelikte demektir. Kenger'in köklerinden kenger sakızı elde edilir. Kenger sakızı, kengerin toprak altında kalan kök kısmının bıçakla çaprazlamasına kesilerek akan beyaz sütün kurumasıyla elde edilir.

Kêreng
Şilan ( Kuşburnu - Rosa canina )
1,5-2 metre boyunda dikenli ve çalı şeklinde olup, sonbaharda olgunlaşan  meyvesi taze olarak yada kurutularak yenilmektedir. Meyvesinden çay , hoşaf, pekmez, reçel yapılır.

Şilan
Qermık ( Karamuk - Berberis crataegina )
1,5 -2 metre boyunda çalı şeklinde siyah prinç tanesi büyüklüğünde meyvesi olan bir bitki.İlkbaharda yaprakları sonbaharda olgunlaşan meyvesi yenilir. Kurutulan meyvesi ayrıca komposto olarak da tüketilir.

Qermık


Hıltırşık ( Gelin Parmağı / Gelin Düğmesi / Koluncuk - Sempervivum )
İlkbaharda kırlarda yetişen  ,  çam kozalağı büyüklüğünde, yeşilden kırmızıya dönen bir rengi  ve  ekşi bir tadı olan bitki. Bilimsel adı Sempervivum  olup , dünya üzerinde 50 farklı çeşidi bulunmaktadır, 1700-1800 metre yükseklikte yetişmektedir.Türkçe gelin parmağı denmesinin nedeni ise köküne yakın yerleri yeşilken ucundan kızarması bir tür kınalı gelin parmağına benzetilmesindendir.

Hıltırşık

Gılabori ( Frenk Üzümü - Ribes Rebrum )
Çalı şeklinde 1-1,5 metre boylarında  bir bitki. Meyvesi üzüme benzer ama daha küçük ve ekşimsidir. Yılanlı dağının eteğinde Burik civarında  bulunur ama istenirse bahçede de yetiştirilebilecek bir bitkidir.

Glabori

Mot Mot (Dikenli Balcık)
Su kaynaklarının bulunduğu  sulak yerlerde yetişen, 15-20 cm  boyunda dikenli bir bitkidir.Meyvesinin bulunduğu yer emildiğinde, ağzı tatlandıran pekmezimsi bir sıvısı  vardır. İsmi pekmezin Kürtçesi olan 'mot' dan geliyor olmalı.
Mot mot

Topık ( Topuz / Dikenbaşı - Echinops pungens)
Yuvarlak bir  çiçeği olmasından dolayı  kürtçe yuvarlak anlamına gelen topık , 50-100 cm boyunda , dikenli , iki yıllık otsu bir bitkidir.Kırlarda yetişen bu bitkinin gövdesinin yanı sıra gövdenin başındaki  dikenli yuvarlak  dış kısmı sert bir cisimle ( taş v.b  soyulduğunda içinde çıkan nohut büyüklüğünde  meyvesi de yenir.
Topık
Qalxan (Kangal / Kaluğan - Onopordum bracteatum )
Deve dikenine benzemekte ancak deve dikeni yeşil renkte  olduğu halde Qalxan griye yakın renktedir. Dikenli ama aynı zamanda pamuksu bir kabuğu vardır, 50-100 cm boyunda olup ilkbahar ayında kartlaşmadan kabuğu soyularak gövdesi  kenger gibi yenir.

Qalxan

Kıfkarık ( Göbelek /Kuzu göbeği / Mantar - Morchella )
İlkbaharda nisan , mayıs aylarında yağmurdan sonra köyün orman tarafında görülür , çok kısa ömürlüdür, çiğ yada pişirilerek yenilir.Toplarken zehirli olan türlerini bilmek gerekir.
Kıfkarık
Kaxmut/Kağmut (Domalan Mantarı, Tombul, Keme, tombalak, topalak, geme, kumi-Terfeziaceae ) İlkbaharda çift sürme işlemi esnasında karasabanın ucuna takılarak ortaya çıkan küçük bir patates büyüklüğünde yamru yumru bir bitkidir. Hatırladığım kadarı ile tadı pişmemiş kestaneye benzerdi ve çiğ yenirdi. Bir tür mantardır, trüf mantarı  denir.
Kaxmut/Kağmut

Tırşo (Kuzu kulağı / Ekşimik - Rumex acetosella )
15-40 cm boylarında çayırlar gibi nemli yerlerde yetişen çok yıllık otsu bir bitkidir, yaprakları  yenilir , ekşi , mayhoş bir tadı vardır.Tırşoye Gayan denen büyük yapraklı bir çeşidi daha vardır.

Tırşo

Sıplıng ( Yemlik - Scorzonera )
İlkbaharda karın erimesinden sonra ortaya çıkar.Genellikle çiğ olarak salata gibi yenir ayrıca yemekler de kullanılır.
Sıplıng
Merdimelax (Madımak - Polygonum cognatum )
İlkbahar ve yazın ilk aylarında yetişen   otsu bir bitki.Yapraklarından çeşitli yemekler yapılır.Eskiden civardaki köylerden kadınlar topluca bizim köye madımak toplamaya gelirlerdi.
Merdimelax

Pari mihan
Türkçe karşılığı 'Koyun dürmacı' olan otsu bir bitkidir, mayıs ayında çayırlarda kuzu kulak bitkisinin yetiştiği yerlerde yetişir. Boyu bir metreye kadar uzar, yaprakları kuzu kulak yaprağına benzer. Belirgin bir tat ve kokusu vardır. Gövdesi soyularak yenir. Yemeklerde kullanılmaz.
Pari mihan

Sılmastık ( Yabani ıspanak- Chenopodium album)
Pancar olarak kullanılan bir ottur.Çöreği güzel olur.
Sılmastık

Sirmog ( Frenk soğanı )
İlkbaharda nemli , sulu çayırlarda ve nemli dere kıyılarında yetişir. Keskin sarımsak kokusu  çevreye yayar. Nisan  mayıs aylarında bazen daha da erken yeşermeye başlar. Yaprakları yeşil soğan gibi yenilir yada yemekler de kullanılır.
Sirmog
Bışkov ( Ebe gümeci - Malva sylvestris)
Çocukluğumuzda , köyde güneş gören her yerde özellikle duvar diplerinde yetişen  bu bitkinin düğme şeklindeki meyvesini yerdik.Bu bitkiye de yediğimiz kısmı düğmeye benzettiğimiz için  bışkov (Türkçesi düğme) derdik. İşin aslı bu bitkiyi büyüklerimizin yediğini de pek görmedim.Ancak başka yerlerde salatası yapılan ,yaprakları kaynatılarak çay olarak içilen önemli bir şifalı bitki sayılıyormuş.

Bışkov

Şekok ( Yaban armudu / Ahlat - Pyrus elaeagnifila )
Sonbaharda olgunlaşan ve 3-4 cm büyüklüğünde meyvesi olan kendiliğinden yetişen bir ağaç. Türkçesi yaban armudu olan Şekok ile Gijok ağacı genellikle karıştırılır.  
Şekok
Gijok (Alıç - Crataegus )
Hafik ekşimsi , çekirdekli  meyvesi sonbaharda şehirlerde  ipe tespih gibi dizilerek satılmaktadır.Olmuş meyvesi turuncuya yakın sarımsıdır.Gijok ağacının boyu on metreye kadar uzayabilmektedir.Köyde pek çok yerde bulunmaktadır.

Gijok

Çêkê(Katran Ardıcı / Juniperus oxycedrus )
Köyün ormanlık bölgesinde yetişen çalı şeklinde ardıçların fındık büyüklüğünde tohumu. Yenildiğinde adeta ardıç ağacının kokusunu hissedersiniz.
Çêkêm

Solmaz çiçek/Altın otu/Ölmez çiçek -Helichrysum
Aktarlarda altın otu adıyla kaynatılarak çayı yapılmak üzere satılan bu çiçek, köyün kırlarında yetişmektedir. Köyde hemen  her evde  süs bitkisi olarak odanın görünen bir yerine konulan ve yöresel bir adı bulunmayan bu bitki yaz kış bitki solmadığı için solmaz çiçek olarak adlandırılırdı.

Altın otu

Pivok ( Çiğdem - Crocus  )
Pivok, baharın geldiğini müjdeleyen kırlarda yetişen yenilebilir bir çiçektir.
Sosın ( Nevruz / Navruz Çiçeği - Iris Persica )
Kürtçe Sosın dediğimiz, Süsengiller (iridaceae) familyasından Türkçe Nevruz/Navruz denilen çiçeğin Latince adı İran Süseni anlamına gelen 'Iris Persica' dır.Çıplak taşlı yamaçlarda ve çalılık arazilerde yetişen çok yıllık bir bitkidir.Mart, Nisan  aylarında çiçek açar, yaprakları ve kökü çiğ olarak yenilir.

Sosın
Foto :Hasan Ali Sarıkaya

Soğulcan Otu (Solucan otu - Pelargonium endlicherianum)
15-35 cm yükseklikte , çok yıllık ve morumsu kırmızı çiçekli  bir bitki.Çiçekleri taze halde yenilir, bağırsak solucanlarına karşı kullanılır.Kırlarda yetişir.Aşağıdaki fotoğrafı Yılanlı dağının eteğindeki Atolux'a giderken çektim.
Soğulcan otu
Gullik (Çiriş otu / Dağ pırasası - Eremurus spectabilis )
Yabani pırasa.Nisan ayı başlarında Yılanlı Dağının eteklerinde  yetişir, böreği, çorbası, yemeği yapılır.

Gemırşok
Yılanlı dağının eteklerinde  yetişen bu çalı şeklindeki bitkinin  sonbaharda olgunlaşınca kırmızıdan siyaha dönen, karamuktan biraz büyük, yumuşak, ağızda dağılan ve bir meyvesi vardır.
Gemırşok

Mamıx ( Kiraz eriği- Prunus cerasifera)
Yılanlı dağının eteklerinde  yetişen ve meyvesi ekşi eriğe benzeyen ama erikten daha küçük bir bitkidir.Ekşi tadından dolayı hıltırşık da denmektedir.

Mamıx

Pung ( Nane- Mentha )
Genellikle dere kenarlarında bahar aylarında yetişir. Küçük yapraklı bir bitki olup yaprakları özelikle ayran çorbasında (Şorbe den) kullanılır. Kurutulduğunda baharat olarak kullanılır.

Pung

Anıx (Kekik / Thymus vulgaris)
Kimi yörelerde naneye de anık denmekte ise de , bu yörede kekik için kullanılmaktadır. Odunsu saplı,karşılıklı küçük yapraklı, sürüngen, çok yıllık kokulu bir bitkidir. Pek çok türü bulunmaktadır. Köyün dağlık ve kayalık alanlarında bulunur. Çiçeği kurutulup ufalanır kışın baharat olarak kullanılır.

Anıx
Foto:Mustafa Doğan

_________________________
Notlar
-Yukarıdaki bitki adlarından ilk yazılan bitkiye yörede Kürtçenin Kurmanci lehçesinde verilen ad , diğeri Türkçe adı , İtalik olarak yazılan ise bitkinin Latince bilimsel adıdır. Bitkinin adında geçen ve Türkçe alfabede bulunmayan harflerin okunuşu ise şöyledir:
Ê ê -Türkçe 'e' ile 'ı' arasında bir sestir.Ne tam olarak 'e' ne de 'ı' sesi.
Qq -Gırtlaktan gelen kalın bir sestir.Türkçedeki  'k' harfinin gırtlaktan söylenmesi gibi bir ses.
X x-İnsan boğazını temizlerken boğazdan çıkan hırıltıya benzer.Türkçedeki 'ğ' sesi gibidir.

KAYNAKÇA
BAYTOP Turhan , Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, Türk Dili Kurumu Yayınları, 2007


10 ŞUBAT 1976



10 ŞUBAT 1976  DA NE OLDU? 
10 Şubat 1976 günü saat 10.30 civarında birkaç günden beri yoğun bir şekilde yağan kar nedeni ile ulaşıma kapanan demiryolunu ulaşıma açmak için Karagöl-Köroğlu arasında 83 mevkii denilen bölgede kar temizleme çalışması yapan işçilerin üzerine çığ düştü. Çığ altında kalan işçilerden Karagöl köyünden Hüseyin Doğan , Hüseyin Polat, İsmail Sarı ve Ali Ülger yaşamlarını yitirdiler. Karagöl Köyünün tarihinde önemli bir yer tutan bu üzücü olay ,  o tarihlerde ulusal düzeyde yayın yapan gazetelerde de yer aldı. Yazılı bir yerel tarihin oluşturulmasına katkıda bulunmak için bu haberleri aşağıda paylaşıyorum.

“ÇIĞ ALTINDA KALAN 14 KİŞİ ÖLDÜ
-Doğu ve Güney Ekspresleri ile bir posta treni  Karagöl’de 3bin yolcusuyla kara saplanarak mahsur kaldı.
-Trakya’da  kara ve demiryolları açıldı.Uçak Seferleri 17’de yeniden başladı.
-İstanbul’da  da fuel-oil sıkıntısı başladı fahiş fiyata benzin satıldı.
                                                                                             (Yurt Haberler Servisi)
…Kar tipi ve fırtına yurdun büyük kesiminde yaşamı zorlaştırıp can ve mal kaybına neden olurken…Tatvan ilçesinde iki eve çığ düşmüş 14 kişi ölmüştür…”Milliyet 10.02.1976

KIŞ , DOĞU ANADOLU'YA KAYDI
Demiryolunu açmaya çalışan 150 İşçinin üstüne çığ düştü.2 Kişi öldü. Kayıp sayısının artmasında endişe ediliyor.                                                                                                                                                                  (Yurt Haberler Servisi)
…Sivas-Malatya demiryolunu kapayan  48 saatlik karı temizlemek isteyen 150 demiryolu işçisinin üzerine çığ düşmüş İlk gelen haberlere göre Hüseyin Doğan ve Hüseyin Polat ölmüştür… ” Milliyet 11.02.1976

“KARA KIŞIN ETKISI, DOĞU'DA YOĞUNLAŞTI
(Cumhuriyet Haber Merkezi) Batı bölgelerinde etkisini kaybetmeye  başlayan kar ve soğuk, Doğu bölgelerinde etkisini sürdürürken, can kaybına yol açmaya da devam etmektedir. Sıvas'ta Köroğlu - Karagöl arasında demiryolunun 683. Kilometresinde dün sabah saat 10.30'da 70 işçi çığ altında kalmıştır. Anadolu Ajansının haberine göre, çığ altında kalanlardan 3 kişi ölü olarak çıkarılmış, 17 kişinin kayıp  25 kişinin de yaralandığı bildirilmiştir. Bu arada çığ altında  kalanları kurtarmak için Malatya’dan saat 16 sıralarında gönderilen iki helikopter, Kangal ilçesinde tipiye tutulduğundan, geri dönmek zorunda kalmışlardır. Helikopterlerin bugün olay  yerine havadan yiyecek ve giyecek atacağı bildirilmiştir Çığ altından ölü olarak çıkarılanlar, Hüseyin  Doğan, Ahmet Güneş ve Hüseyin Polat'tır…” Cumhuriyet  11.02.1976

"BİTLİS'TE ÇIĞ ALTINDA KALAN İKİ KÖYDE  27 KİŞİ CAN VERDİ
(Cumhuriyet Haber Merkezi)...öte yandan Sivas'ın Karagöl-Bozanlı istasyonları arasındaki demiryolu hattını açmak isterken çığ altında  kalarak ölenlerin sayısı 4'e yükselmiştir. Dünkü kurtarma çalışmaları sırasında  İsmail Sarı ve Ali Ülgen adındaki işçilerin cesetleri  bulunmuştur. Kangal kaymakamı olay yerinde kar kalınlığının 6 metre olduğunu bu yüzden kurtarma çalışmalarının güçlükle yürütüldüğünü söylemiştir. Olay yerine gitmek için yola çıkan üçüncü bir kurtarma ekibinin de Eskiköy-Karasar arasında kara saplandığı bildirilmektedir..."Cumhuriyet 13.02.1976





Yaşamını yitirenlerin etrafı  yeşil demir çitle
çevrilmiş mezarları






KARAGÖL KÖYÜNÜN KURUCUSU ÛS Ê BINÊT İSMİ ÜZERİNE




          Karagöl Köyünün (Qêrêgol)  kurucusu  Ûs-ê Bınêt   genelikle Yusuf Bünyat olarak  anılmaktadır ki bu şekildeki bir isimlendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Zira ;

          Yusuf Bünyat  şeklindeki söyleyiş ile  adı Yusuf,  soyadı Bünyat olan bir kişi  algısı yaratılıyor ki bu gerçek değil.Çünkü 1934 yılında kabul edilen Soyadı Kanunu kadar ve tabii ki Ûs-ê Binêt'in yaşadığı yıllarda  soyadı kullanılmamaktaydı. Özellikle resmi işlemler esnasında kişinin adının yanına baba adı, memleketi v.s  yazılarak kişi belirleniyordu.Dolayısı ile 'Bünyat' bugünkü anlamda bir soyadı değil.Esasen Kürtçe olan Ûs-ê Binêt ismi Kürtçe dil kurallarına göre ; Binêt’in   oğlu Ûs  anlamına gelmektedir. İbo Hesê  dediğimizde Hês’ın  oğlu İbo anlaşıldığı gibi.

       Diğer taraftan Ûs-ê Binêt isminin Yusuf Bünyat olarak Türkçeye çevrilmesinin Türkçe dil kuralları açısından da hatalı olduğu kanaatindeyim .Zira özel isimler Türkçeye anlamları ya da ses benzeşmeleri üzerinden çevrilemezler. John’a  Can , Joseph’e Yusuf , İsaac’ a İshak , Benjamin'e Bünyamin demediğimiz gibi   Ûs'e  de  Yusuf diyemeyiz.    Bilindiği gibi köyümüzde Ûs-ê Binêt   ’in soyundan gelenler için   ‘Ûsıklar’ denilmekte olup , aynı çeviri mantığını kullanmış olsaydık  köyümüzdeki  Ûsıklar sülalesine  Yusuflar dememiz gerekirdi.Peki Türkçeye tüm diğer dillerdeki özel isimler olduğu gibi alınırken neden Kürtçe özel isimler Türkçeleştirilerek alınmışlardır? Bu sorunun cevabı asimilasyon politikaları ile bunun muhatapları tarafından   içselleştirilmesi olsa gerekir.

      Bütün yukarıda söylenenler ile birlikte   Kürtçe  Ê,ê- Û,û harflerinin halen kullandığımız bilgisayar klavyelerinde dahi bulunmaması pratik bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Dolayısı ile gerek Kürtçe harfleri kullanma zorluğu  gerek ise  'Galat-ı meşhur Lügat-ı fasihten evladır' **  özlü sözüne itibar edecek ve   Karagöl Köyünün kurucusunun  Türkçeleştirilmiş ismini   kullanmaya devam edeceksek   BÜNYAT OĞLU YUSUF isminin kullanılmasının  daha doğru olacağı kanısındayım.

Ûs-ê Binêt'in köy mezarlığındaki
 mezarı

____________________

*Ûs-ê Binêt ismindeki Kürtçe harflerin okunuşu ise şöyledir.  Û,û  sesi Türkçedeki u sesi gibi söylenir. Ê,ê sesi Türkçede yoktur e ile ı arasında bir ses verir.I,i Türkçedeki  ı sesi gibi söylenir
**Yazılışında yada söylenişinde yanlışlık olmuş olsa da herkesin aynı şeyi anladığı  meşhur olmuş yanlış ifade, sözlükteki doğru ifadeye  yeğ tutulur 

SİVAS/KARAGÖL NAHİYESİ (1865-1907)




Çok değil bundan 132 yıl önce yani 1880’lerde Karagöl , Sivas Sancağına bağlı 9 köyden oluşan toplam nüfusu 2017 kişi olan bir Nahiye merkezi idi. O tarihlerdeki Müdürü Gül Ağa Tornik/Korubaşı köyünden olup , azaların hangi köy yada köylerden olduğunu ise bilmiyoruz. Gül Ağa’dan sonra Kertme/Şenyurt Köyünden Ali Osman’ın Nahiye Müdürü olduğunu sanıyoruz. Ancak  Ali Osman’ın Nahiye Müdürlüğü  yazılı kaynaklarla teyit edilememiştir.1903 yılına geldiğimizde ise Kangal Kazasına bağlanan Karagöl Nahiyesinin , Nahiye Müdürü  köyümüzden “İsmali Fate” olarak bilinen İsmail (Binici ) olmuştur.1907 tarihli Sivas Vilayet salnamesinde ise Karagöl'ün Kangal Kazasının nahiyesi olarak yer almadığını görüyoruz.

         1864 yılında çıkarılan ve 1865 yılında Anadolu'da uygulanmaya başlanan  (Tuna) Vilayet Nizamnamesi ile Osmanlı Devleti Eyalet sisteminden Vilayet sistemine geçmiş olup  Nahiye Teşkilatı    tam olarak 22 Ocak 1871 tarihinde yayınlanan İdâre-i Umûmiye-i Vilâyet Nizâmnâmesi ile Osmanlı Devletinin yönetim sistemine girmiştir.1913 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanunu Muvakkatı bu Nizamnameyi kaldırana kadar Vilayet(İl) - Sancak(liva) - Kaza(İlçe) - Nahiye(Bucak) - Karye/Kura (Köy) şeklindeki idari yapı korunmuştur. 1913 tarihli Nizamnamede Nahiyelerle ilgili bir hüküm yer almamakta dır. 1924 tarihli  Köy Kanunu yürürlüğe girinceye kadar Nahiye ve  köy yönetimleri  varlıklarını eskiden olduğu gibi sürdürmüşlerdir.Diğer taraftan Tahir Sezen tarafından hazırlanan "Osmanlı Yer Adları " adlı eserde  Karagöl'ün  1871 tarihli Nizamname'den önce 1865 yılındaki düzenlemeyle birlikte  Sivas''a  Nahiye olarak bağlandığı dolayısıyla  nahiye olarak varlığının 42 yıl (1865-1907) sürdüğü anlaşılmaktadır.Cumhuriyet döneminde ise Kangal Kazasının Kavak Nahiyesine  bağlanmıştır.
       
          1871 tarihli Nizamname ile  beş yüz kişiden fazla nüfuslu köy ve çiftlikler bir nahiye olarak düzenlenmiş bulunuyordu. Nahiye müdürü kendisine bağlı köylerin ihtiyar meclislerinden seçilen dörder üyenin katılımıyla oluşan nahiye meclisi ile birlikte karar alarak yönetimi yürütecekti. Nâhiye müdürlüğüne tayin olunacakların “sâniyen, oldukca okuyub yazması olması, sâlisen, sui-şöhretle müştehîr bulunmaması ( kötü şöhretle tanınmaması) ve râbian, yermi beş yaşını mütecâvüz (geçmiş) bulunması meşrûtdur (şarttır) ve me’mûriyyetleri dahiliye nezâreti canibinden (İçişleri Bakanlığı tarafından) tasdîk olunacaktır”.1876 yılına kadar Nahiye Müdürleri yöre halkı arasında vali tarafından atanıp Dahile Nezaretinin onayı ile  göreve gelirken,   1876 yılı Nisan ayında hazırlanan Nahiye Nizamnamesi ile Nahiye müdürlerinin seçimle göreve getirilmeleri esası benimsenmiştir.

         Nahiye nüfusu ve  isimler ile ilgili  bilgiler  1870'ten başlayarak 1907 yılına kadar her yıl   yayınlanan Sivas Vilayet Salnameleri  taranarak elde edilmiştir.
                            
           

1880 tarihli Salname-i  Vilayet-i  Sivas'ın Türkçe Baskısında Karagöl Nahiyesi
(Salname-i Vilayet-i  Sivas  /Yrd. Dç Dr. Ebubekir S.Yücel/ Buruciye Yayınları)

1903 tarihli Salname-i  Vilayet-i Sivas'ın Türkçe Baskısında Karagöl Nahiyesi
(Salname-i Vilayet-i  Sivas  /Yrd. Dç Dr. Ebubekir S.Yücel /Buruciye Yayınları)



*Sivas 1864 ' e kadar Osmanlı devletine bağlı  Eyalet-i Rum'un   merkezi olmuştur.
*Sancak Teşkilatı  24 Nisan 1924 yılında yürürlüğe giren Teşkilat-ı Esasiyye Kanunu (Anayasa) ile kaldırılmıştır.
*Bucak Teşkilita İl idaresi Kanununa göre halen resmi varlığını sürdürüyor olmasına karşın  tamamen fonksiyonsuz hale gelmiştir.2011 verilerine göre Türkiye'de 634 Bucak Teşkilatı olmasına rağmen Bucak Müdürü olan  yer sayısı 1'dir.

KAYNAKÇA

1- S.YÜCEL Ebubekir (2011) , Salname-i Vilayet-i  Sivas Cilt 1-4 , Sivas, Buruciye Yayınları
2-SEZEN Tahir (2006) , Osmanlı Yer Adları , Ankara , Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
3-ÇADIRCI Musa (2007) ,Tanzimat Sürecinde Türkiye , Ülke Yönetimi,Ankara, İmge Kitabevi Yayınları